Kültür - Sanat

Yeni Kitap: İnsanı İnsan Yapan Nedir? Yapay Zekâ Filmlerine Tasavvuf Gözüyle Bakmak

“Çocukluktan yetişkinliğe, beşerlikten insan olmaya doğru evrilmek için, ölüm fikriyle yüzleşmek ve varlık zeminindeki bu bilinmezliği kabul etmek gerekir. Tasavvuf düşüncesindeki ‘ölmeden önce ölmek’ ilkesi, bu imkânı işaret eder. Ölmeden önce ölmek, ölümlülük ilkesinin eninde sonunda elimizden alacağı, mülkiyetimizde olmayan şeyler hakkındaki mülkiyet iddiamızdan vazgeçmektir. Bu ilke bizi iradesiz ve amaçsız bir yaşama götürmez. Aksine, içinde yaşadığımız an içinde neyin korunmaya, neyin bırakılmaya uygun ve değerli olduğunu ayırt etme imkânını getirir. Ömrü bitmiş olanı teslim edip, şimdi geleni kabul etmenin yolunu açar.”

Fidan Terzioğlu “İnsanı insan yapan nedir?” sorusunun peşinde, sinema tarihinde derin iz bırakmış yedi önemli yapay zekâ filmine tasavvufun gözüyle bakarak bizi bir yolculuğa çağırıyor: Bilmediğimiz, arzuladığımız, istemediğimiz ötekilikleri görebilmek, izleyebilmek ve dönüştürebilmek için. Hayatın kaynağının bilmediğimizi dahi bilmediğimiz veçhelerinde olduğunu fark etmek için.

İnsanın kendisi ile öteki arasında kurduğu ilişkiler hakkında bu kitap. Öteki yabancıdır, dışarıdakidir, bizden olmayandır; bilinmeyen, tanımlanamaz ve denetlenemez olandır. Bilinmezliğin içerdiği bilgi ve deneyim için, bildiğimiz sınırların genişlemesi için ve bu sınırlardan özgürleşmek için süregiden bir arzu duyarız. Bu keşif arzusu ve merak gelişmemizi, yeni bilgilere ve kavrayışlara açılmamızı sağlayan en önemli itkimizdir. İçinden çıkılması güç görünen bir ilişkiler kavşağında yeni açılımlar bulmak, yeni cümlelerle konuşmak, yeni fikirler oluşturmak ve bu fikirleri dayanışma içinde eyleme dönüştürebilmek için.

Kitaba başlarken…

“Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm.”

Bir tasavvuf dervişinin 13. yüzyılda söylediği bir dize olduğunu bilmeseydik, bir bilimkurgu filmine yerleşebilirdi bu cümle. İnsanın ne olduğuna dair hiçbir şey bilmediğimizi hissettiren, bu bilgiyi içimize işleten bir dize. Bilimkurguyla ilişkisi ne?

İnsanın ne olduğu ve ne olabileceği meselesi, bilimkurgunun da can damarı gibi. Mary Shelley’nin 1818 tarihli bilimkurgu klasiği Frankenstein ya da Modern Prometheus, insanı insan yapanın ne olduğu sorusunu kalbine yerleştirmişti. İnsanın bir insan yaratmaya çalışmasının sonuçlarını kurgularken, bilgiye ve güce ilişkin tüm önyargılarımızı eleştiren bir bakış açısı getirmişti. Bilimkurgunun derinliklerine daldıkça, bu geleneğin eleştirel düşünceyle paralel bir gelişim izlediğini görebiliriz. Gilles Deleuze, felsefi metinlerin bilimkurgu metinlerine benzediğini söyler. Bu açıdan bakınca felsefi metin de tıpkı bilimkurgu metni gibi kavramlar arasında ilişkiler kurar, bildiklerimizin ötesine uzanan yeni bir kurgu oluşturur. Nereden geliyoruz? Nereye gidebiliriz? Neyi biliyoruz? Neyi bilebiliriz? Şimdi burada kimiz ve neye dönüşebiliriz? Bilimkurgu en derindeki sorularımızı harekete geçirir. Bildiğimiz ama bildiğimizi henüz bilmediğimiz kavramları önümüze getirir. Bildiğimizi zannettiğimiz gerçeklikleri sorgular. Bildiğimizden emin olduklarımızı dönüştürür. Bilmediğimizi bildiklerimizi açığa çıkarır. Bilmediğimiz ve belki de hiç bilemeyecek olduklarımızı hissettirir. Kanıksadığımız gerçekliği dönüştürebilmek için, yeni gerçeklikler kurar.

Bilimkurgunun yapıtaşı ötekiliktir. Bilimkurgu farklı, yabancı, yeni, görülmemiş, tekinsiz, belirsiz ama daima cezbedici ve davetkâr olan ötekiliğe tutkun anlatıların evrenidir. Öteki, bilinmezliktir. Bu yüzden de merak edilen, keşfedilmek istenen, çağıran ve arzulanandır. Bilimkurgunun arzulanan ötekiliği ürkütücü, ürpertici, sarsıcı, heybetli ve tehlikelidir. Korkulan, istenmeyen, savaşılan, ama yine de kaçınılmaz olandır. Bilimkurgu, ötekiliği bir nefes gibi yakın ve gerçek kılarak kılcal damarlarımıza nüfuz ettirir.

Ötekilikle nasıl ilişki kurabiliriz? Ötekinin getirdiklerini nasıl bilgiye dönüştürebiliriz? Yıkıcılığa ve bozgunculuğa karşı dayanışmacı bir yaşamı nasıl kurabiliriz? Bu sorular ve hepsinin temelindeki “İnsanı insan yapan nedir?” sorusu bilimkurgunun alanını biçimlendirir, genişletir, derinleştirir. Bilimkurgunun vazgeçemediği figürlerden biri yapay zekâ figürüdür. İnsan eliyle oluşturulmuş ancak yine de bir benlik bilinci taşıyan ve bu bilinçle seçim yapan bir öznellik figürü. Yapay zekâ figürü insanla karşılaşır, onunla ilişki kurar ve böylece ilişki kurduğu insanın gerçekliğe ve kendisine dair kavrayışında dönüşümlere yol açar. Bu anlatı ekseni, “İnsanı insan yapan nedir?” meselesini gündeme getirmek ve derinleştirmek için olağanüstü zenginlikte imkânlar içerir. Bu yüzden de bugüne kadar farklı yönelimler ve amaçlar doğrultusunda, çok çeşitli biçimlerde kullanılmıştır.

Source link

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu