Kültür - Sanat

Sarı Emmi ünsüzdü ama özel biriydi

Çocuk denebilecek yaşlardaydık. Ama büyüklerimiz -Allah hepsinden razı olsun- bizleri emsalini görmekte zorlanacağımız güzel ve nadide insanlarla tanıştırdılar. Daha lise çağlarında Sarı Emmi adında bir zatı ziyarete gideceğimizi söylediler. Yola çıktık. Tek katlı ve betondan yapılmış basit bir eve girdik. Yoldan kendimize uygun bir meyve hediyesi de almıştık. Gideceğimiz zatın ümmi, yani kendi ifadesiyle “ak kâğıt üzerinde siyah yazı görmemiş” bir kişi olduğunu, 40 yıl sabah güneşi üzerine doğmamış bir Allah dostu olduğunu da biliyorduk. Ama özel birisiydi, bunu da biliyorduk.

Satırlardaki bilgi onda sadırdaydı

Odanın köşesinde oturan yaşlı bir dede bize sohbete başladı. Şeytanın insanı nasıl kandırdığını, kalbin bir tarafında beklediğini, gafil bulunca hortumunu nasıl saldığını anlattı. Dinleyip müsaade aldık. Daha sonra da çok defalar gittik. Bazen aynı konuda bazen farklı konularda ilginç sohbetlerine kulak verdik.

Ama asıl en ilginç olanı ise, anlatılan bu konuları yıllar sonra Elmalılı tefsirinde, Nas suresinin açıklandığı bölümde aynen bulmamdı. Ümmi bir insandan duyunca bunları hayretten donakalmak yıllar sonrasına kalmıştı bizim için. Hele üç maddelik özel bir sohbeti vardı ki, kaç kez dinledik, ama hep ikisini söyledi, üçüncüye başlamadan el- Fatiha dedi.

Sami Efendiyle 4 saat görüşecek kadar özel

Sarı Emmi, Eğisteli Mehmet Büyükalkan. 1901 yılında Konya- Hadim’in Eğiste Köyünde dünyaya gelir. Babası Mehmet Efendi askerde şehit düşünce, on üç yaşında dört oğlan kardeşin büyüğü olarak yetim kalır. Bir anne ve yetimler… 1930’da eşiyle birlikte Abdülhamid’in Meclis-i Meşayıh Reisi, Erbilli Esad Efendi’ye intisap eder.

Sarı Emmi, Erbilli Esad Efendi’den sonra Ramazanoğlu Mahmud Sami Efendi’ye intisap eder. O zamanlarda bir kimse sülûkunun derecesine göre Sami Efendi ile görüşür, kimi zaman on, en fazla da yirmi dakika veya yarım saat… Yarım saat görüşen kişinin sülûku büyük olarak kabul edilir. Sarı Emmi, Sami Efendi ile dört saate yakın görüşme yapar. Konya’nın yanısıra İstanbul da ayağa kalkar, bu kişinin kim olduğunu merak ederler. Mahmud Sami Efendi paltosunu Sarı Emmi’ye hediye etmiş. Sarı Emmi, sarıya yakın açık kahverengi bu paltoyu giyerken kimi zaman da ağlamaklı bir halde ‘babam beni giydirdi’ derdi.

Misafiri çoktu

“Emminin oğlu” onun en sık kullandığı hitaptı. Odasına selam verip girdiğimizde, oturacağımız yeri biz seçmezdik. O bizi “oradan kalk, şuraya otur” diye değiştirirdi. “Neden acaba?” diye merak ettik ama itiraz etmedik. “Odada, görmediğimiz misafirlerin olabileceğini, bu nedenle de yer ayarlaması yapmış olacağını” söylediler. Tamamen sustuk.

Bir gün ziyaretine vardık, yanında birkaç dostu daha var. Onlar kendi mevzularını kestiler ve bize özel sohbet başlayacak. Ancak önce bir hikâye anlattı: “Adamın biri buğdayı kaldırmış, harmanda duruyor. Derken buğday almaya gelen bir karınca görmüş. Ama ‘bir karınca ne olacak’ diye izin vermiş. Karınca yuvasına varınca; ‘Hey arkadaşlar! Ben buğday bolluğu buldum, koşun’ demiş. Hepsi adamın buğdayına hücum etmişler. İşte ben de bunlardan birine sohbet etmiştim, arkadaşlarını hep toplar gelirler böyle…” Meğer hikâyenin kahramanları karıncalar bizmişiz.

Allah dostunun duası

Zaman meşhur ‘80 öncesi dönem.  “Akıncı evleri” var Konya’da. Gençler toplanır, kitap okunur, sohbetler yapılır, sonra da “şimdi ne yapalım?” sorunu çıkınca “cehri zikir” yapılır. O gece zikre karar verilmiş. İki nöbetçi evin dışında bir köşede beklemededir. Tam bu arada Sarı Emmi hanımıyla beraber evine gidiyor. Sokağı çınlatan zikir sesini duyunca birden durur, ellerini açar ve uzunca dua eder. İçerde onun çok sevdiği zikir, dışarıda dua… Sonra âmin der ve yoluna devam eder. İhtilal olur, bu evlere devam eden gençler hep tutuklanır, ama o evin müdavimlerinden bir kişi bile alınmaz. “Bu nedir?” sorusunun cevabını siz verin.

O’na bayram, bize hüzün

1985 yılı ocak ayı. Otobüsle şubat tatili umresine gideceğiz. Son ziyaretlerimizi yapıyoruz. Bizim ayağımızı ve gönlümüzü bu güzel insana alıştıran hocamıza “Hocam Sarı emmiyi ziyaret etmek isteriz, müsait midir acaba?” diye sorduk. “Öğle namazında Kapu Camii’nde buluşalım” dedi. Sevinçle gittik. Ama bir kalabalık var. Nedir diye sorduğumuzda, acı gerçeği öğrendik; “Sarı emmi sevgilisine kavuşmuş.” Ama hocam bize acı gerçeği söyleyememiş. Benim gördüğüm an kalabalık cenaze idi. Sokaklar dolu. İki kişi konuşuyor, “Bu çok ünlü biri olmalı, baksana cenaze kalabalık.” Ünsüzdü ama özel biriydi.

Sarı Emmi, Hacı Fettah Mezarlığı’nda toprağa verildi. Kabir taşı kitabesinde şunlar yazılı:

“Nakşibendiyye yolunun

Halidiyye kolunun

Hakikat bahçesinin

Solmayan gülü

Sarı EMMİ

Ruhuna Fatiha

D: 1317

Ö:24-01-1985”

Haşim Akın yazdı

Kaynak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu