Ömrünü tefsire vermiş bir anne!
Semra Hanım, onca yoğunluğunun arasında birçok sorumuzu da yanıtsız bırakmayarak, biz gençleri Kur’anî bir hayata yön verecek, kulaklarımıza küpe olacak faydalı bilgiler aktardı. Kendisinden bolca istifade ettiğimiz Semra Hanım, gençler ve Kur’an, günü değerlendirme, psikolojik olarak Kur’an, ilmi yönde yol kat etme gibi birçok konuyu da ele alarak konuştu.
Semra Hanım, “Yaratan Rabbimin adıyla…” diyerek başlıyor sorularımızı cevaplamaya. Aslen ilkokul mezunu olan Semra Hanım, Hayat Üniversitesinden henüz mezun olamamış bir talebe olduğunu da ekleyerek sorularımızı büyük bir incelik ve üslupla tane tane cevaplıyor.
Semra Hanım bize kendinizden bahseder misiniz? Hayatınızdan, aile hayatınızdan, ilim dolu geçen yıllarınızdan; büyük âlim babanız, Merhum Said Çekmegil hocamızdan payımıza düşenler nelerdir?
1947’de Malatya’da dünyaya geldim. Ailemi, babaannemi, anneannemi hep kitap okurken hatırlarım. Anneannem o zamanlar Kur’an öğreticisi idi. Orada kaldığım zamanlar ellerinde alfabe, Kur’anlarıyla gelirlerdi ve herkes birini kontrol eder sonra hocanın önüne geçerlerdi. Tabi anlamı ile okumak ve okutmak düşünülmüyordu. Öyle bir uyarı da yok gibiydi. Babaannem Osmanlıca Mızraklı İlmihal ve hatırlayamadığım kitaplar okurdu ama babamla hep tartışırlardı. Babam; “Ana gözüm bunlar hurafe derdi.” Babaannem ise ‘sahabenin devleti işte burada yazıyor’ der ve okumasına devam ederdi.
Babam, istisnalar hariç hep sabah namazına kadar okuyup, araştıran, yazan; annem ise her işe kabiliyetli sanatkâr bir ruha sahipti. Meslek hocaları gelir, ondan elişi dersleri alırlardı. Şimdinin o fabrikasyon çiçekleri vesaire, herkesin kursa giderek yaptıklarını o evde bir şekilde yolunu bulup yapardı. Bizlere de, içerisine İslami değerler yerleştirilmiş masallar anlatırdı. Aile içerisinde bir araya gelindiğinde tartışmalı sohbetler yapılır; şiirler, ilahiler okunurdu. Böylesi bir ortamda büyüdüm ve ailemin dördüncü çocuğuyum. Dört çocuk annesiyim elhamdülillah. Malatya’da ikamet etmekteyim. Yetişmemde elbette bunların büyük rolü vardı.
Evlendikten bir süre sonra arkadaşlar ve yakınlarımla yapılan derslere katılarak dini, ilmihali bilgilerin yanında bazen kısa surelerden başlayıp daha ileriki zamanlarda ise iman ve cihad ayetlerini ele alarak, derslere mazeretsiz devam ediyorduk. Tabi bu arada bazı derslerden, şucuyum bucuyum demediğim ve ters gelen şeyleri sorguladığım için dışlandığım zamanlar da olmuyor değildi. Bir dönem, yeterli olmasa da Arapça dersi aldım. Malatya’da o zamanlar şubesi bulunan ‘Bilgi Vakfı’ ve ‘Akabe Vakfı’nda haftalık tefsir gibi dersler ve yerel radyo programları ile çalışmalarda bulunuyordum. Vahyi rehber alarak tevhidî çizgiye dikkat etmeye çalıştığımdan, bazen sabahlara kadar vicdanları harekete geçirecek, hayata ışık tutacak ayet ve hadisler arıyordum. Malum, Müslümanların din adına yaşadıklarının çoğu hurafe ve insanı şirke sokan bilgiler olduğundan işimiz zorlaşıyordu. Allah’a şükür, şimdilerde Kur’an’ı anlama şuuru kazanıldıkça hakikatleri, doğruları daha bir cesaretle söyleyebiliyoruz.
Tefsir yazmaya ne zaman karar verdiniz?
Ders arkadaşlarımdan, kızım Ferda’nın çıkardığı Nida Dergisi’nde çalışmalarına devam eden kardeşim, evladım diyebileceğim Fatih Bütün ve yeğenim Mehmet Çelen’in de teşviki ile bana göre zor, uzun soluklu, bir o kadarda sorumluluk ve sabır isteyen “Okuyucu Tefsiri”ni 2004’te azimle yazmaya başladım. 2006 yılında ilk cildi çıktı.
En büyük âlimin bile hocası vardır, hocanın ise yine büyük âlimlerden aldığı ilham vardır. Peki, Semra Hanım’ın ilham aldığı hocaları kimlerdir?
Sizlerde takdir edersiniz ki insanın ilk eğitim yuvası ailesidir. İlk hocam, babam Said Çekmegil’dir. Daha sonra da tefsir dünyasında emeği geçmiş birçok güzide insanın tefsirleri olmuştur.
Semra Kürün Çekmegil’in tefsirini diğer tefsirlerden ayıran özellik nedir?
Dirayet ve rivayet usulüne göre yazılan tefsirlerden ziyade, ayetleri günün meselelerine göre tefsir etmeye çalıştım. Takdiri okuyuculara bırakıyorum.
Müteessir olarak söylemeliyim ki bir başka hanım tefsirci tanımıyorum sizden başka var mı? Dünyada hanım müfessir bilmiyoruz?
Sanırım yok, ben de araştırdım ama rastlamadım bir kaç sure çalışmalar varmış ama tefsir yazarı yok. Sayımızın artması duasıyla inşallah…
Semra Hanım, Kur’an-ı Kerim’i anlamak ve hayatımıza kolaylıkla aksettirmek için günlük hayatta fazlaca tefsir kitaplarından yararlanıyoruz. Peki, sizce sağlıklı bir Kur’an eğitimi, tefsir okumaları nasıl olmalıdır?
Geçmişten ve günümüz münevverlerinin görüşlerinden de yararlanıp doğruya ermenin samimi gayretiyle olayları idrak etmek ve ilahi vahiy üzerinde objektif düşünmek… Hayatı gözlemleyen münevver bir okuyucu, içselleştirdiği, ilim ve bilimin kazandırdığı ruha sahip olursa istenen yarar hâsıl olur. Yani Kur’an kendine vahiy oluyormuş gibi bir etkileşim içerisinde okunmalıdır.
Değil tefsir okumalarını, mealleri dahi aklı karıştıran hususlarda, karşılaştırarak okumalıdır. Mesela “Yapamayacağınız bir şeyi neden söylersiniz” ile “Yapmadığınız şeyi niçin söylersiniz” ifadesinde mutlak anlam farkı olacaktır değil mi?
Gerçi iki anlamda da insan kendini bir yere oturtabilir. Bu meallendirme, nasıl farklı anlayış kapıları açıyorsa, tefsirler de farklı mecralara insanları alıp götürebilir/götürüyor da. Bu nedenle öncelikle aklımızda soru işaretleri oluşturan okumaları karşılaştırarak, Allah adına konuşmanın haşyeti içerisinde olan ilim ehillerinden sorarak doğruya arayıcı olunmalıdır.
Allah’a ibadet için yaratılan insanın, ebedi hayat yolunda hayırlarda yarışanlardan olması lazımdır. İslam; iman eden ruhun bitmez, tükenmez aksiyonundan ibarettir. Müslümanlığın vecd ve heyecanını muhafaza eden, onun en küçük emrine en ulvi mana gözüyle bakan, sonra da o emrin gerektirdiği mücadele ruhuna bürünen her fert, bu ideal uğruna ayakta olur/olma gayretini taşır.
Semra Hanım, sizce Türkiye Müslümanlarının temel sorunları nelerdir?
Ciddi bir okuyucu ve arayıcı olmamaları… Diyalektikten ve tenkit ibadetinden uzak olmalarının meydana getirdiği sorunlarla sorun yaşamaktadırlar. Modernizmle geleneksel düşüncenin arasında kendi dinamiklerinden uzaklaşarak, seküler dünyanın kavramları içinde ayakta durmaya çalışıyorlar. Hâlbuki Meşhur Şair İkbal ne güzel diyor: “Toprağında ara sana ne gerekse, başkalarının ateşinden sana ne!”
Tefsir dışında hangi ilimlerle meşgul oluyorsunuz?
Zaten içerisinde bulunduğum tefsir çalışması beni diğer ilim dallarıyla bir nebze bilgilenmeye mecbur kılıyor.
Semra Kürün Çekmegil’in ilminden kimler istifade ediyor?
Estağfurullah. Biz bildiğimizin öğreticisi, bilmediğimizin talebesiyiz. Periyotlarla bir araya geldiğimiz arkadaşlarımızla mütalaalarda bulunuyoruz. Ve “Okuyucu Tefsiri”mizin 8 cildini temin etmiş bulunan okuyucularımız düşüncelerimizden haberdar oluyor. Bir de sizin gibi gayretli kardeşlerimizin vesileleriyle düşüncelerimizi paylaşma imkânı buluyoruz.
Semra Hanım, tefsir kitabınız dışında hadis konusunda da çalışmalarınız olur mu?
Kur’an-ı Kerim hakkında söz söylemeye çalışan kişinin Sünnet’ten, Hadis’ten bağımsız çalışma yapması mümkün olmasa gerek.
Türkiye’deki tefsir çalışmalarına bakınca, bu alanda gerekenlerin yapıldığına ve yeterli olduğuna inanıyor musunuz?
İlmin ve bilimin sonu yok ki, yeterli olsun. Kur’an-ı Kerim’i, M. Akif Ersoy’un dediği gibi; “asrın idrakine yeniden sunmaya” her zaman ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın cevap bulması için daha fazla ve esaslı çalışmaların yapılmasında fayda ve hikmet umulur. İctihad edecek, müctehidleri yetiştirecek mercilerin oluşmasına büyük ihtiyaç var. Gönül ister ki fert fert tefsir dersi yapan müfessirler böyle bir ihtiyaca, bir araya gelerek cevap versinler.
Tefsir çalışmalarınızı yaparken ana hedefiniz ne oldu?
Kur’an’ı anlayıp anlatarak yaşanır kılmak… Dahası tersyüz edilmiş olarak yaşanan halk dinini doğrultmak, hakkın dinini anlayıp yaşamaya vesile olmak.
Kuranı Kerim’de çizilen, olmamız gereken insan profili nedir?
Kur’an’ı okudukça Rabbimizin üzerimizdeki rahmetini, ikramını ve bize verdiği değeri görüyorum. “Emrolunduğu gibi dosdoğru olan, insanlara iyiliği emredip kendini unutmayan, hakla batılı birbirine karıştırmayan, sevgisine ve kinine rağmen adaleti elinden bırakmayan, işe ehlinden başlayıp kendi de onda sebatkâr davranan, işleri teslim edeceği kişide ehliyet arayan, cehdi elinden bırakmayan, kınayıcının kınamasından korkmayan” hülasa sözü özü, sımsıkı, Allah’ın ipine sarılan insan profilidir.
Şu anda gündüz vaktindeyiz ve zamanımızı faydalı bir şeyle dolduruyoruz. Doldurmaya çalışıyoruz. Peki, gece için neler söylersiniz? Gece, yalnızca uyumak ve dinlenmek için mi vardır?
Allah geceyi örtü, uykuyu dinlenme saati kılmıştır. Bu hususta, gece ile gündüzü birbirine katmamak ve gece dinlenip gündüz çalışmak gerektiğine inanıyorum. Zaruretlerin dışında ‘Sünnetullah’a göre yaşamak, hayatı sağlıklı ve verimli kılar diye düşünüyorum. Bir mü’min, hayatının merkezine Rabbinin rızasını oturtursa onun her hali itidalli olduğu gibi ibadettir de. Kıymetini bilenin gece kıyamına, okuyuşuna kalkması elbette ecirlidir ve verimli de olabilir.
İnşirah Suresi, Duha suresi, Felak ve Nas Sureleri gibi sureler Allah’ın, biz kulların direkt olarak psikolojilerini yansıttığı surelerdir. Bu meyanda Psikoloji ile Kur’an-ı Kerim’i nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Kur’an, insanların nelerle imtihan olduğunu söyleyerek hayata hazırlıklı olmalarını, şuurla, sabır, teslimiyet ve tevekkülle imtihanı başarmalarını salık veriyor. Rabbe sığınıp şeytani vesveselerden de sakınarak daima moralimizi yüksek tutmamız hususunda tembihlerde bulunuyor. Rabbiyle sıcak, samimi, sık ve düzgün ilişki içerisinde olanlar ağlar, sıkıntı çeker ama psikolojisi bozulsa da Allah’a sığınarak ayağa kalkmaya çalışır. Peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilir. “Mü’min taze ekine benzer, rüzgâr estikçe yatar, tekrar kalkar. Kâfir ise çam ağacına benzer rüzgâr estikçe gürler, bir yıkıldı mı bir daha doğrulmaz.”
Mesela İnşirah Suresi’yle Rabbimiz Allah, cahiliyenin içerisinde sıkılanları İslam’ın inşirahına erdirerek karamsar bir ruh halinden aydınlık bir ruh haline çıkarıyor. Bir işi bitirince diğer bir işe şevkle başlayanın hayatı dolu dolu, anlamlı, verimli ve renkli olmaz mı? Ne yapacağını bilmemenin şaşkınlığından veya sıkıntısından kurtulmaz mı? Bir mü’min için dünya cenneti sanırım İslam’ın inşirahı, Kur’an’ın ahlakı üzere yaşaması olduğu gibi, İslam sancağı altında yaşamaktır. Dünya hayatı gereği insan, farklı sorularla imtihana tabi tutulabilir. Hiç kimsenin, ‘ben imtihana girmiyorum’ deme şansı yoktur. Birileri bu sorulara isyan ederek hayatını karartırken, diğerleri; ‘hayat bu, olacak böyle şeyler’ diyerek sorunları çözmeye çalışır. Çözemediği/çözemeyeceği sorunlar karşısında da “Rabbim bunu diledi her şeyde bir hayır ve hikmet vardır” diyerek rahatlar/rahatlamaya çalışır. “…senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır.” ve “Sadece Rabbine rağbet et” ayeti de bir teselli değil midir mü’min için?
Semra Hanım, Kur’an-ı Kerim’le bu kadar haşır neşir olan bir insansınız, birçok ayetin birbirine uçan kuşlar gibi teğet olduğunu görmek, ayet-i celilelerin birçok defa zikredilmiş olması biz insanlar için neyi vurguluyor olmalı?
Biz insanlar da aynı mevzu üzerine farklı insanlara aynı konuda farklı sunumlarda bulunmuyor muyuz? Konuştuklarımız aynı insanlar değil ama aynı doğru üzerinden farklı söylemler değil midir? İnsan da Kur’an’ı okurken birden bağlantı kopuyor gibi ve ‘şimdi neden bu konu birden değişti’ diyebiliyor. Oysa her bir ayetin diğer biriyle bağlantısı olduğu gibi diğer bir ayeti de tefsir ediyor olabilir. Kur’an, geçmiş, şimdiki ve gelecek zamana ışık tutması hasebiyle her tür örneği, her tür misali delilleriyle açıklar. İnsanlar projektörünü ayetlere yansıttığı oranda birbiriyle bağlantı kurup olayların nasıl geliştiğini anlar. Mesela Hz. Musa’nın kıssası defalarca işlenir ama işlenen ana tema tevhidin algılanması, düşmana karşı nasıl bir strateji geliştirmesi ve onların inat ve kibirle karşı koyuşları, itirazları farklı şekillerde anlatılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim tercümesi yapanların genelde esinlendiği bir müfessir olur. Çeviriye bakıldığında o müfessirin yer yer tercüme ve çeviri üslubuna rastlamaktayız. Bu bağlamda sizin esinlendiğiniz bir müfessirin olduğunu söyleyebilir miyiz?
“Okuyucu Tefsiri”nde, babam Said Çekmegil’in, en sağlıklı çeviri olduğunu düşündüğü Hasan Basri Çantay’ın mealini tercih ettim. Ancak bazı meallerde takılınca Esed, Diyanet vb. meallerle karşılaştırma yapıp Mu’cem’e de bakarak anlamaya çalışıyorum.
Zaman tanzimi deyince aklımıza bazı kavramlar geliyor; gün, ay, yıl gibi… Kur’an-ı Kerim’de geçen zaman kavramları nelerdir?
Ramazan ayı, Kadir gecesi, Cuma günü ve Hac ayları, haram aylar, namaz vakitleridir. Bunlarla bir hayat tanzim edilmiş ve insanın hayatı başıboş bırakılmamıştır. Bütün bunlar kendine has özelliklerinden dolayı anılmıştır. Zaman kavramını dikkate alarak bir sure de indirilmiştir. “Asr Suresi” Zamanın önemini idrak eden Sahabe birbirleriyle karşılaştıklarında ve ayrıldıklarında bu sureyi okurlarmış.
Şimdiki gençlerin Kur’an-ı Kerim’le olan muhabbetleri konusunda neler düşünüyorsunuz?
Uyanan bir gençlikten söz etsek de çok da Kur’an’la bağlantıları yoktur gençliğin. Ekserisi Kur’an’ı okumayı dahi bilmiyor. Medyanın seslendirdiği kadar gündemlerindedir din. Bazen bunun çaresizliği ile Allah’ım senden etkili, senden doğru, senden özlü, insana insanlığını, dinini kim öğretebilir ki! Ama bu insanlar senin Kitabını okumuyor, fıkhetmiyorlar, seslendirenlere kulak vermiyorlar. Ama o Müslümanım diyenler beşerin vereceği bir kariyer ve gelecek teminatı için maddi manevi yıllarca gereken bedeli ödüyorlar. Cennete talip olan bu insanlar Müslümanlıklarında ne kadar samimidirler bilmeyiz ama ortada bir realite var. Bir sınav sonucunda başarılı olmak için çözülen bir kitapçık kadar olsun kim Kur’an’ı fıkhetmeye zaman ayırıyor. Birilerini suçlayarak kurtulabilir miyiz? Gençlerin Kur’an’la eksik olan muhabbetlerini artırmak için gerekli çalışmalar yapılmalı. Anladıkça yaşayacak genç, yaşadıkça sükûnete erecektir.
Ne yapmalı?
İlahi daveti fıkhetmeye çalışalım, İnsanımızı da buna teşvik edelim. Dinimizi dava edinip uğrunda bedel ödeme şevk ve iştiyakına erelim.
Sırrı hoş muhabbet olan bu söyleşi içinse şükranlarımızı sunarız.
Ben teşekkür ederim Vesselam… Fiamenillah
Hatice Tüfekci konuştu