Kültür - Sanat

MUZ CUMHURİYETİ

Öykü • MUZ CUMHURİYETİ

MUZ CUMHURİYETİ


Muz Cumhuriyeti muzdan bir cumhuriyetti. Bu cumhuriyetin
kurulu olduğu üçlü sacayağının üçü de muzdandı. Ülkenin her metrekaresi muzla
yoğrulmuştu. Muz insanların hayatına öyle girmişti ki her söz dönüp dolaşıp ona
geliyordu. İnsanlar sabahları birbirine günaydın, yerine muzunu yedin mi,
diyordu. Yaşlı birine muz gibi belin bükülmüş, bir hastaya yüzün muz gibi
sararmış ya da şakacı birisine muz gibi cıvıma, diyorlardı. Muz o kadar çok
yeniyordu ki doğan çocukların kafası muz gibi sivrilmeye, yüzleri muz gibi
sararmaya başlamıştı. Muz Cumhuriyetinin edebiyat ve sanatı da muzdandı. Şehrin
her yanı gösterişli muz heykelleriyle donatılmıştı. Hatta ünlü şair Manuel
Satanta’nın şu dizeleri şehir meydanını süslüyordu:

            “Seninle

            İki muz gibi

            Sarmaş dolaş…”

            “İçi boş bir muz kabuğundan daha hüzünlü ne olabilir ki…”

            Kısaca muz her şeydi. Her şey muzdu.

            Muz Cumhuriyeti bir cumhuriyet olmadan önce, Kalenjinliler
olarak bilinen yüksek dağların arkasında, balta girmemiş ormanların içinde
yaşayan bir insan topluluğuydu. Kalenjinlilerin dış dünyayla bağlantıları
olmadığı gibi evlerinden başka mülkleri yoktu. Para kullanmıyor, ihtiyaç
duydukları şeyleri birbirleriyle takas ediyorlardı. Herkes toprağa ihtiyacı
kadar ekip dikiyor, toprak bereketli ve bol olduğu için herkese fazlasıyla
yetiyordu. Kalenjinlilerin bir devleti yoktu. Aralarındaki sorunları İhtiyar
Bilge Kalenjin çözüyor, mutlu mesut yaşayıp gidiyorlardı.

            Bu düzen Kalenjin’e Movutula ailesinin gelmesiyle
değişti. Movutula ailesi, Movutula takvimine göre bundan yetmiş yıl önce Armenya’daki
iç savaştan kaçarak gelmişti Kalenjin’e. Savaşın olmadığı dönemlerde
mutluydular. Geniş toprakları, bu toprakları işleyen çok sayıda
köleleri vardı.
İhtiyar Movutula yaşlanmaya başlayınca işten güçten elini çekmişti. Sorumluluğu
oğulları Büyük Kwabena ve Baba Otieno’ya bırakmış, kendini vazgeçilmez tutkusu
aslan avına vermişti. Artık her gün beline kasaturasını, omzuna dulbırakan
tüfeğini takıyor; ormana aslan avına gidiyordu. Bir gün yine aslana yaklaşıp tam
ateş edecekken dulbırakan tutukluk yapmış, bunu fırsat bilen aslan tarafından
acımasızca parçalanmıştı. Böylece dulbırakanın son dul bıraktığı kişi kendi eşi
olmuştu. Movutula ailesi bu elim olaya oldukça üzülmüş, günlerce yas tutmuşlardı.
Hatta daha sonra Kurnaz Makafui tarafından bu olay takvim başlangıcı olarak
kabul edilecekti.

            İhtiyar Movutula’nın ölümünden sonra Armenya’da iç savaş
çıkmıştı. Savaş her yanı saman alevi gibi sarmış, çoğu kişi bu yangında can
vermişti. Can verenlerin arasına Baba Otueno ve Hızlı Luo da katılınca Movutula
ailesi ülkeyi terk etmişti. Aile, Büyük Kwabena liderliğinde sarp dağları
aşmış, geçilmez vadileri geçmiş, bir haftalık yolculuktan sonra Kalenjin’e
gelmişti.

             Gelmişlerdi
gelmesine de ne bir yudum suları, ne bir lokma ekmekleri kalmıştı. Bu yüzden
Kalenjin bahçelerindeki salkım salkım muzları görünce hepsi de mal bulmuş mağribi
gibi muzlara saldırmıştı. Öyle çok muz yemişlerdi ki bünyesi bu kadar ağırlığı
kaldırmayan Büyük Kwabena kendinden geçmişti. Ne müshil, ne tuzlu su… Hiçbir
şey Kwabena’yı kendine getirememişti. Yatağında baygın yatarken bir ara kendine
gelmişti. Herkes onun ne söyleyeceğini merak ediyordu. Söyleyecekleri belki de
son sözleri olacaktı. Kurnaz Makafui sözlerini işitmek için dedesine iyice
sokulmuştu. Büyük Kwabena hırıltılı bir şekilde öksürmüş ve solgun
dudaklarından şu son sözler dökülmüştü:

            “Kabız
etmeseler muzlar çok güzeldi.”

            *

            Movutula ailesinin yeni yurtlarına alışması uzun sürmedi.
Kendilerine bir ev yaptıktan sonra dede mesleği tarımla uğraşmaya başladılar.
Ayrıca boş zamanlarında yaptıkları, Kalenjinlilerin yabancısı olduğu bambu
sapından kolye ve ahşap ev eşyalarını ihtiyaç duydukları şeylerle takas
ediyorlardı. Böylece Movutula ailesiyle Kalenjinliler arasında sıkı bir dostluk
kuruldu. Hatta İhtiyar Bilge Kalenjin Kurnaz Makafui’yi yanından ayırmıyor,
çözemediği meseleleri ona danışarak çözüyordu. Herkes hayatından memnundu. Bu
durumdan sadece Bilge Kalenjin’in oğlu Onyengo memnun değildi. Topraklarına
sonradan gelen bu topluluğun el üstünde tutulmasını yadırgıyor, özellikle
Kurnaz Makafui’nin güvenilmez bir adam olduğunu söylüyordu.

            İhtiyar Movutula’nın ormanda aslanlar tarafından
parçalanmasından yedi yıl sonra Bilge Kalenjin sıtmaya yakalandı ve yaşlı
bedeni hastalığı kaldıramayarak son nefesini verdi. Şimdi ortada bir sorun
vardı. Onun yerine kim geçecek, insanların sorunlarını kim çözecekti? Günlerce
bu mesele tartışıldı. Bir kısım insan bu işi Bilge Kalenjin’in oğlu Onyengo’nun
yapması gerektiğini söylerken, bir kısmı da Kalenjin’in çözemediği meseleleri
danıştığı kişi olan Makafui’nin yapmasını söylüyordu. Çoğunluk Makafui’den yana
olunca Kalenjin’in yeni büyük bilgesi Makafui oldu.

             İnsanlar
Makafui’den memnundu. Herkesin problemine çözüm buluyordu. Karıyla koca kavga
edince ikisini azarlayıp barıştırıyor, şehir meydanında taşkınlık çıkaran
gençleri bir güzel paylıyor, ebeveynlerinin lafını dinlemeyen çocukların
kulaklarını çekiyordu. Hatta tarım sektörüne de canlılık getirmiş,
yetiştirdikleri güzel muzları komşu ülke Kontigon’a götürüp, kullanmaya
başladıkları Kontigon parası karşılığı satmaya başlamışlardı. Bu işten iyi para
kazanınca Makafui tarafından diğer ürünlerin yetiştirilmesi yasaklandı ve
sadece muz yetiştirilmeye başlandı. Neticede babası Büyük Kwebana son nefesinde
“muz!” demişti. Neden başka bir şey değil de muz? Yani muza sırtını yaslayanın
sırtının yere gelmeyeceğini söylemek istemişti. Makafui babasının son sözünden
bunu anlamıştı.

            Kurnaz Makafui’nin devletleşme yolunda ilk önemli
çalışması güvenlik alanında oldu. Başında kardeşi Tek Göz Wombua’nın bulunduğu,
kendisine bağlı bir güvenlik birimi oluşturdu. Artık her türlü asayiş olayına
onlar bakıyor, Makafui de diğer işlerle ilgileniyordu.

            Makafui’yi halkın bir kesimi ciddi şekilde destekliyordu.
Destekleyenler o geldi bize parayı öğretti, başıbozukluk bitti, refahımız
arttı, diyordu. Ancak bir o kadar da desteklemeyen vardı. Bunun başlıca sebebi
muzdan başka diğer ürünlerin yetiştirilmesini yasaklamasıydı.
Desteklemeyenlerin bir kısmı o gün, Onyengo önderliğinde şehir meydanında
toplandı ve “muza hayır!” sloganları atarak yönetimi pırotesto etti. Onyengo
toplanan kalabalığa şöyle seslendi:

            “Kıymetli Kalenjinliler, kardeşlerim!” dedi avazı
çıktığınca.

            “Başınıza getirdiğiniz bu insanlar birer hırsız. Gün
gelecek her şeyinizi çalacaklar. Bunu anladığınızda iş işten geçmiş olacak. Şu
anda bile bereketli topraklarımızda para için muzdan başka bir şeyin
yetiştirilmesine izin vermiyorlar. Aklınızı başınıza toplayın. İnsanlar muz
yemekten bıktı. Söyler misiniz bana, koca bir toplumu kabız etmekten başka bu
insanların bize ne faydası oldu?”

            Konuşmasını bitirmemişti ki meydanı güvenlik güçleri
bastı ve bütün eylemcilerin ellerini bağlayıp götürdüler. Makafui bu olaya
oldukça sinirlenmişti. Bunlara esaslı bir ders vermek gerekiyordu. Öyle bir
ders vermeliydi ki bir daha kimse böyle bir şeye kalkışmamalıydı. Birkaç gün
boyunca ne yapacağını düşündü. Sonunda isyancıların başı olan Onyengo’nun idam
edilmesine karar verdi.

            Ertesi gün şehir meydanında Onyengo’nun darağacındaki
cansız bedenini görenler gözlerine inanamadı, herkes korku içinde derin bir
sessizliğe gömüldü. Sadece Makafui’nin amcaoğlu Özgür Omondi Makafui’ye yaptığının
yanlış olduğunu, Onyengo’nun böyle bir cezayı hak etmediğini söyledi. Ayrıca
kendisinin artık Movutula ailesinin bir mensubu olmadığını söyleyerek orayı
terk etti.

            Bu olaydan sonra Kalenjin halkı ikiye bölündü. Bu bölünmede
muz önemli bir etken oldu. Yeni yönetimi destekleyenler muz taraftarları yani
vatanseverler, desteklemeyenlerse muz karşıtları yani vatan hayinleri olarak
isimlendirildi. Muz artık yeni düzenin sembolü haline gelmişti. İnsanlar yeni
düzen taraftarı olduğunu göstermek için muz, diyor başka bir şey demiyorlardı.
Bu yüzden yakalarına muz rozeti takıyor, üzerlerine muz özlü kokular sıkıyor,
ellerinden muzu eksik etmiyorlardı.  Hatta hazırlanacak olan anayasanın ilk maddesi
de muza dairdi.

            İhtiyar Movutula’nın ormanda aslanlar tarafından
parçalanmasından on yedi yıl sonra hazırlanan Muz Cumhuriyeti anayasasının ilk
beş maddesi şöyleydi:

            1. Muz kötüdür, demek en büyük vatan hayinliğidir ve
cezası ölümdür.

            2. Muz Cumhuriyetinin yönetimi Movutula ailesine aittir.

            3. Her Muz Cumhuriyeti vatandaşı kanunlara uymak
zorundadır.

            4. Muz Cumhuriyeti bir cumhuriyettir ve bölünmez bir
bütündür.

            5. Bu maddeler değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi
edilemez. Teklif etmenin cezası ölümdür.

            Muz Cumhuriyeti artık devlet haline gelmişti. İlerleyen
zamanlarda Kurnaz Makafui, başında kardeşi Tek Göz Wambua’nın olduğu güvenlik
teşkilatını daha da güçlendirdi. Teşkilatın yarısını iç güvenliği, yarısını da
kendi güvenliğini sağlamakla görevlendirdi. Ayrıca diğer ülkelere satılan
muzları takip etmek için Muz Bakanlığı kurdu. Onun başına da diğer kardeşi Cüce
Olusegun’u getirdi. “Daha iyi muz nasıl yetiştirilir?” sorusuna cevap arayan
Milli Muz Vakfının başına da kız kardeşi Güzel Hailemariam’ı getirdi. Bu
kişiler de işlerin takibi ve hızla çözüme kavuşturulması için yanlarına çok
sayıda börekrat aldı. Bu arada Makafui yaşadıkları evin bir devlet adamına
yakışmadığını, koca devletin buradan yönetilemeyeceğini söyleyerek muz
kabuklarından kendisine devasa bir köşk yaptırdı. Yani sistem tıkır tıkır
işliyordu.

             Her ne kadar
seslerini çıkaramasalar da toplumda bu gidişattan memnun olmayanların sayısı
her geçen gün artıyordu. İnsanlar muz taraftarları ve muz karşıtları olarak
ikiye ayrılmış, kardeş kardeşe düşman olmuştu. Halk, devlet tarafından
kendilerine verilen, kişi başı günlük bir kilo muzla yetinirken yöneticilerin
muz kabuğundan köşklerinde her türlü yemeği yediği herkesin malumuydu. Ayrıca
muz satışından elde edilen gelirin Milli Muz Vakfına aktarılarak Movutula
ailesi tarafından iç edildiği dilden dile dolaşan bir dedikodu haline gelmiş;
dedikoduyu çıkaranlar her ne kadar “muz düşmanı, vatan hayini!” ilan edilse de
bunun önüne geçememişlerdi.

             Makafui’nin en
büyük zevki boş zamanlarında korumalarını alıp halkın arasında dolaşmaktı. O
gün yine şehir meydanında dolaşıyordu. O sırada bir kişi “Makafui doğru
söylüyor, ona inanın, o yalan söylemez!” diye bağırdı. Bu sözler Makafui’nin
hoşuna gitti ve adama her gün bu şekilde bağırmasını söyleyerek yüklü miktarda
para verdi. Bu olaydan sonra her köşe başında “Makafui doğru söylüyor!” diye
bağıran, Makafui’nin yaptığı icraatları sıralayan ve maaşlarını devletten alan
haberciler türedi.

            İhtiyar Movutula’nın ormanda aslanlar tarafından
parçalanmasından yirmi yıl sonra, Muz Cumhuriyetinde birçok devlet kurumu
kurulmuştu. Muz Müdürlüğü, Muz Araştırma Merkezi, Muz Yüksek Okulu bu
kurumlardan bazılarıydı. Kurum sayısı arttıkça giderler de artmış, bu da
vatandaşa açlık ve parasızlık olarak yansımıştı. Devlet artık insanlara bir
kilo muzu bile veremeyecek hale gelmişti. Bu durum insanların yöneticilere
karşı öfkesini artırıyor fakat kimse korkudan sesini çıkaramıyordu.

            Ne olduysa o gün oldu.

            Şehir meydanında, annesinin yanında yürüyen bir çocuk muz
kabuğuna basıp kaydı ve yere düştü. Canı yanan çocuk muz kötüdür, diye bağırıp
ağlamaya başladı. Annesinin onu susturmaya çalışması da işe yaramadı. Çocuk muz
kötüdür, diyor başka bir şey demiyordu. Bir süre sonra yanlarına güvenlikçiler
geldi ve uluorta suç işleyen çocuğu cezalandırmak için annesinden almaya
çalıştılar. Anne çocuğunu vermemekte direniyor, güvenlikçiler çocuğu almaya
çalışıyor, çocuk muz kötüdür, diye bağırıyordu. Şamatayı duyan herkes koşup
şehir meydanına gelmişti. Kalabalıktan bazıları güvenlikçilere onun daha bir
çocuk olduğunu, ne dediğini bilmediğini söylese de bu, güvenlikçileri
sinirlendirmekten başka bir işe yaramadı.

            O sırada kalabalıktan biri muz kötüdür, diye bağırdı. Onu
bir başkası izledi, onu da bir başkası… Kalabalık hep bir ağızdan muz kötüdür,
diye bağırmaya başladı. Güvenlik güçleri ne yapacağını şaşırmıştı. Birlikte
slogan atan ve üzerlerine yürüyen kalabalığı dağıtamayacaklarını anlayınca
kaçmaya çalıştılar. Ancak hepsi de kalabalık tarafından linç edildi.

            Yürüyüşe geçen kalabalığın başında tanıdık bir isim
vardı. Bu, Makafui’nin amcaoğlu Özgür Omondi’den başkası değildi. Bu sefer
kalabalık aynı sloganlarla devlet dairelerine saldırdı. Tüm devlet dairelerini yerle
bir edip kaçamayan börekratların işini bitirdiler. Ayaklanma çıkmadan önce
havayı koklayıp sessiz kalan insanlar, rüzgârın Omondi liderliğindeki
isyancılardan yana estiğini görünce isyancılara katıldı. İki saat öncesine
kadar Makafui doğru söylüyor, diye bağıran haberciler bile şimdi en büyük
yalancı Makafui, diye bağırıyordu.

            İsyancıların hedefinde şimdi Makafui vardı. Devasa kalabalık
muz kötüdür, sloganlarıyla Makafui’nin köşküne girdi. Ancak köşkte kimse yoktu.
İsyan çıktığını duyan Makafui aile fertleriyle beraber sırra kadem basmıştı.
Ancak bu durum isyancıların muz kabuğundan köşkü yerle bir etmesini
engellemedi.

            İlerleyen zamanlarda ülkede muza dair ne varsa hepsi yok
edildi. Şehir meydanındaki muz heykelleri yıkıldı, tarlalardaki muz ağaçları
söküldü, yakalardaki muz rozetleri çöpe atıldı. İnsanlar muzu hayatlarından
tamamen çıkardı.

            Muz Cumhuriyetinde bir devir sona ermişti. Halk baskıdan
ve emeğini sömüren kan emicilerden kurtulmuştu. Artık daha özgür, daha şeffaf
ve insancıl bir yönetimin oluşturulma zamanı gelmişti. Uzun tartışmalar sonucu,
özgürlük mücadelesinde kendilerine önderlik eden Özgür Omondi’yi kendilerine lider
seçtiler. Omondi lider seçildikten sonra kendisine ait bir güvenlik birimi
oluşturdu.  Ülkenin tek geçim kaynağı
olan tarımı yeniden canlandırmaya çalıştı. Bu amaçla, yok edilen muz
ağaçlarının yerine ananas ekildi. Makafui’nin hazırladığı anayasanın yerine
kendisi anayasa hazırladı.

            İhtiyar Movutula’nın ormanda aslanlar tarafından
parçalanmasından kırk yıl sonra, Omondi’nin hazırladığı anayasanın ilk maddesi
şöyleydi:

            “Ananas kötüdür demek en büyük vatan hayinliğidir ve
cezası ölümdür.”

           

            

Kaynak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu