Manevî âlemlerin sonsuz boyutlarına açılan bir pencere
Mekânlardan boyutlar ötesine
İnsanın kavramakta en zorlandığı konu, sonsuz âlemlerle kendi mekânı arasındaki alakadır. Allah, bütün müminlere boyutların sırrını tanıtmak için Kâbe’deki hikmetleri hac ibadeti emrinde şifrelemiş, böylelikle maddi ve manevi âlemlerin intikal noktalarının kavranmasını murad etmiştir. Bilindiği gibi arz üzerinde, güneş esas alınarak tayin ettiğimiz doğu-batı ve kuzey-güney gibi basit bir boyutlar sistemi vardır. Daha sonra arzın yine fizik yapısına bağlı bir manyetik ekseni vardır. Bu eksen, kaba hatlarıyla tanıdığımız kuzey-güney, hattından biraz daha farklıdır.
Asıl önemlisi, arz üzerinde 5. boyuta bağlı başka bir sistemin daha var olduğunun fark edilmesidir. Bu olay, bir dizi esrarengiz hâdise ile ortaya çıkmıştır.
Bilindiği gibi Bermuda Şeytan Üçgenine giren bazı uçak ve gemilerin kaybolduğu bilinmekte ve düzenlenen ilmi toplantılarda, bu bölgenin 5. boyuta kaçamak yaptığı dile getirilmektedir. Bermuda Üçgeninin simetriğinde Mekke-Medine bölgesi bulunmaktadır. Yani nasıl güneyin mukabili bir kuzey varsa, Bermuda’nın da mukabili bir Ortadoğu vardır. Ve burası 5. boyutla nuranî âlemlere intikal açısından bir kapı hükmündedir. Bu olaylar, aşikâr fiziki sonuçlardır. Ve insanın akıl gözünün açılması açısından dikkat çekicidir. Yoksa Hz. Adem’in Arafat’a gönderilmesindeki hikmet ve mekân sırrı zor anlaşılır.
Bazıları sanıyor ki dünyamız, milyarlarca galaksinin biri olan Samanyolu gök adasının milyarlarca gezegeninden herhangi bir tanesidir. Halbuki madde dünyasında belki bir nokta kadar minik olan bu küremiz, manevî âlemlerin sonsuz boyutlarına açılan bir pencere, başka bir deyimle sonsuz boyutların hava tünelidir. İşte Kâbe’de bu hikmet düğümlenmiştir.
Kâbe, dünya üzerinde sıradan bir mekân olmadığı gibi, Arz da maddi âlemde sıradan bir gezegen değildir. Tam aksine, âlemlerin esrarlı ekseni “arşın” geçtiği harika bir mekândır. Allah’ın Fahr-i Kainat Efendimizi (s.a.) Mekke’ye göndermesi bu hikmetin odağıdır. Nitekim Efendimizin (s.a.) sırrını bildirmekle vazifeli birçok Peygamberin bu bölgede yaşaması ve hatta Kudüs’ün kudsiliği hep Kâbe’ye gıyabendir.
Arşın Mekke’den geçen esrarlı manyetizmasının sınır kapısı, Kudüs’tür. Bu esrarlı bölge. Kudüs’te normal mekâna intikal eder. Allah bu çizgiyi tanıtmak için miracı Kudüs’te başlatmıştır.
Maddi âlemi sonsuz bir tepe noktasından seyretseniz bir eksen etrafında zikir yapar gibi dönen milyarlarca gezegeni Nova ve galaksiyi görürsünüz. Aslında bu muhteşem zikrin kaynağı arş eksenidir. Allah bu sırrı bize tanıtmak için Kâbe tavafını emretmiştir. Tavaf sırasında, yine âlemlerin çok ötesindeki bir noktadan Kâbe’yi seyrederseniz, bütün gezegenler ile müminlerin senkronize olduğunu görürsünüz. Sanki bütün mümin gönüller, bir galaksi gibi, arş ekseninin dünyadan geçen noktası olan Kâbe etrafında tavaf ederek vahdet sırrını yaşamaktadır.
Ne var ki bu tavaf yalnız maddi âlemlerin dönüşlerinden ibaret değildir. Birbirinden farlı 7 ayrı âlem arşın ekseni etrafında tavaf eder.
Allah, hac ibadetindeki kullarını bu 7 âleme kıyasen 7 kez tavaf ettirmektedir… Hz. Âdem ve Havva kıyamete kadar gelecek insanların genetik şifrelerini bir kez daha arş ekseninin cereyanıyla yıkamak için Safa ile Merve arasında koşmuşlardır. O anne ve babadan gelen, gönül gözleri yıkanan müminler ise yaratılış sırlarını keşfetmek için Arafat’ta vakfeye geçerler. Bu noktada Hz. Adem’in dünyaya gönderilmesini zaman düzlemini aşarak seyretmek mümkündür. Efendimizin (s.a.) çok hoşuna giden bu sahne Arafat’ta vakfe sırrı içinde intikal ettirilmiştir.
Evet, Kâbe’de birbiri içine gizlenen bu İlahi sırların bir diyeti ve bir manada ön şartı vardır: Benlikten arınmak.
İşte tavafın ihrama girme hikmeti bu önemli gerçeği sembolize etmektedir. Allah’ın İlahi lütfu ancak bütün dünya arzularından arınıp kefen gibi bir beze sarılarak idrak edilebilir.
Şüphesiz Kâbe ihtişamının en önemli mana mesajı: gönlü temsil etmesidir. Dünyamız nasıl ki milyarlarca gezegen arasında arş sırrı ile mühürlenmiş bir odak olma sırrını taşıyorsa insanın gönlü de taşıdığı İlâhi imzanın hikmeti içinde bütün alemlere yansıyan bir zikir ve tavaf sırrına erişir.
İnsan Kâbe’nin sırrı içinde her türlü haz ve hevesi terk ederek mana sırrına ulaşırsa gönül tavafına yani İlahi zikre geçebilir. Unutmamak gerekir ki Allah, Kâbe’yi putlardan arındırdıktan sonra haccı emretmiştir. Öyle de gönlü dünya putları ile dolu olan insanın ne zikir lezzetini ne de gönül Kâbe’sini bulması mümkün değildir.
İslam dini ibadet emirleri içinde insanı bir hiçlikten yani sıfırdan alıp sonsuzluğa ulaştırır. Namaz ile miraca hazırlarken infak ile gönülleri diriltip sonra onu hac sırrı içinde kâinatın bütün sırları ile tanıştırır. Bu sır, hiçbir ilmin öğretemediği, insan-kâinat ve yüce Rabbimiz arasındaki hikmetlerden ibarettir.
Hac sırasında kâinatın ekseni etrafında halkalaşan, tavaf eden milyonlarca müminin gönül cereyanları öylesine güçlü bir mana enerjisi doğurur ki gönlü arınmış halde oraya gitme imkânı bulamamış bütün müminler de ruhen bu tavafa katılır.
Hatta gerçek gönül erlerinin sadece yaşadığı yılın hac tavafına değil asr-ı saadetteki muhteşem tavafa bile katılmaları mümkündür. İnsanın yüce yanı kalbindeki zikir ile âlemlerin eksenine ulaşmasıdır. Kâbe maddi mekânlarda bir nokta olmasına rağmen nasıl ki kâinatın merkez ekseninde İlâhi tecelliyi temsil ediyorsa insan da gönlündeki minicik mekânda o İlahi tecelliye mekân tutabilmektedir.
Manaya intikal eden bütün müminler bu muhteşem güzellikleri aynen seyredeceklerdir. Allah’ın gönül Kâbe’sinin perdelerini bütün kardeşlerimize açmasını niyaz ediyorum