Kültür - Sanat

Kanaat bakkaliyesine ne oldu?

Hatırlar mısınız bilmem çocukluğumuzda bakkallar vardı. İçerisindeki tonton amcanın küçük büyük bütün gelenleri tebessüm ile karşıladığı; şekerden lastik topa, yağdan pirince birçok şeyin satıldığı kokusuyla cezbeden renkliliğiyle büyüleyen bakkallar…  Mahallemizin bu en önemli esnafının ve ticarethanesinin hayatımızdan bu kadar hızlı çıkmasına ve kısa zamanda nostaljik bir malzemeye dönüşmesine insan şaşıyor doğrusu. Yerini süpermarketlere bırakan bu sevimli işletmelerin hayatımızdan çıkarken beraberinde neleri de götürdüğünü hiç düşündük mü acaba? Esnaflık, komşuluk, emre amadelik, itimat aklımıza ilk gelenler. Bunlardan başka bakkalın hayatımızdan çıkmasıyla veresiye defteri kredi kartı ekstiresine, tartı ile satılan mallar paketli gıdaya, sadece ihtiyacımız olanı alıp çıkma hasletimiz rafların arasında dolaşırken filemizi lüzumlu lüzumsuz birçok şeyle doldurma müsrifliğine bıraktı. Bakkalların giderken götürdüklerinin içinde en değersizi gibi görünen ama zihin ve ruh dünyamızı zenginleştiren bir yönü daha vardı: Birbirinden güzel isimleri!

Bazen çok şık genellikle çok sade çoğunda küçük kimisinde büyük ama mütevazı tabelaların üzerinde o güzel isimleri Türkçe ve ince bir lisan ile görünürdü. Nelerdi bu isimler? Kimi zaman dükkân sahibinin adı veya soyadı olurdu. Bazen dükkân sahibi, biricik oğlunun veya güzel kızının adını koyardı. Eğer dükkânın sahibi değil de sahipleri varsa o işyerinin adı ortaklar olurdu. Ya da kardeşler. KARDEŞLER tabelasını gördüğümüzde anlardık ki bu iş yeri bir ailenin ortak sermayesi ve emeği ile oluşmuş bir ekmek teknesiydi. Bu isimler sadece bakkallara has isimler değildi tabii. Kasaptan manava fırından nalbura mahallemizdeki birçok dükkânın tabelasında bu neviden isimlere rastlanırdı. Bunlardan başka eski dükkân isimlerinin ruhumuza iyi gelen kavram dünyamızı zenginleştiren örnekleri de azımsanmayacak kadar çoktu. Bu kavramlardan aklımıza ilk geleni bazen bir lokantanın ama çoğunlukla bakkalların tabelasında gördüğümüz Kanaat kavramıydı. Kanaat o yıllar için aslında bir yaşam biçiminin adıydı. Ev ekonomimize yön veren yegâne iktisat kuramıydı. Biz çocukken içine doğduğumuz, hayatımızın her alanına sirayet etmiş bu kavramı; ilk olarak bir bakkalın tabelasında görmüş, kanaat kavramına bu tabela ile aşina olmuştuk. Hatta kanaatin az ile yetinmek olduğunu bu tabelanın asılı olduğu dükkânın niceliğinden anlamıştık. Çünkü Kanaat bir bakkalın değil bir bakkaliyenin adıydı.

Sadece kanaat bakkaliyesi mi? Sayısı gitgide azalan esnaf aşçıların işlettiği İkram ya da Bol Kepçe Lokantasının isimlerinin bu kavramlardan oluşması az şey miydi? Bu tabelanın asılı olduğu, yoksullara çorbanın bilaücret ikram edildiği bir lokantadan kimse karnı aç çıkmazdı. İkramı ve cömertliği bize bu aşçı esnaf ağabeylerimiz öğretirdi. Komşumuzla arkadaşımızla paylaştığımız, sofralarımızın baş tacı, üzerine yeminler ettiğimiz kutsal gıdamız sıcacık ekmeği aldığımız fırının adı Bereket’ti. Bereketi’in paylaştıkça artan bir şey olduğunun böylece farkına varırdık. Belki semtimizde hatta şehrimizde Fazilet Eczanesi’ni temsil edecek bir tiyatro sahnesi yoktu. Ama okulumuzun tam karşısında bulunan kitapçılardan birinin adı Fazilet’ti. Emekli öğretmen kırtasiyeci amcamız çocuklara faziletli bir insan olmayı öğretmeye kırtasiyesinde devam ederdi. Fazilet kırtasiyesinden kalemimizi, Hakikat Kitabevi’nden ise kitaplarımızı alırdık. Zaten Hakikat hakkıyla ancak kitaplardan öğrenilebilirdi.  Büyüklerimizin dilinden Şifa Allah’tan sözü hiç düşmezdi ama en yakın sağlık danışmanımız olan eczacımızın dükkânının ismi de Şifa Eczanesiydi. Hemen yanı başındaki ise Lokman Eczanesi vardı. Duvarında: Turfe dükkân-ı hikemdir bu kühen tâk-ı felek/Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı beyti yazılı olan bu eczane sahipleri Lokman Peygamberden el almış birer şifacıydılar. Kursağımızdan geçen az da olsa eti İtimat Kasabından alırdık. İtimat tabelası bir zamanların helal sertifikasıydı, Hepsi bu kadar mı? Cömert Market, Görgülü Gıda, Tat Pastanesi, Güven Manavı, Dostlar Kıraathanesi…

Şimdilerde dükkân tabelalarını hangi dilden geldiği meçhul birtakım sözler, neyin kısaltması olduğu muamma birtakım laflar, dikkat çeksin diye uydurulmuş bir takım muzipçe ifadeler süslüyor. Eskiden bir dükkânın kimliği olan tabelalar kapitalizmin en büyük silahı olan reklamın en önemli mühimmatına dönüştü. Hak, hakikat, bereket, fazilet, kanaat gibi kavramlar bırakın dükkân tabelalarını günlük dilde bile tedavülden kalktı. Bizi biz yapan değerlerimizin mefhumları çocuklarımızın gençlerimizin zihin dünyasında yer kaplamıyor artık. Hakikat kavramını hiç duymamış bir lise talebesine Ya Rabbi bana eşyanın hakikatini göster duasının altındaki hikmeti nasıl anlatalım? Çocuklarımızı medeniyetimizin kavramlarına nasıl aşina kılalım? Evet. Bir çocuğun eğitiminden bir köy sorumludur düsturu ile hareket eden, mahallenin gençlerinden ve çocuklarından kendini sorumlu hisseden, yaz tatillerinde yanlarında çırak olup iş ve meslek öğrendiğimiz o esnaf ağabeylerimiz belki artık hiç geri gelmeyecek. Ancak onların yerini alan büyük şirketlerin patronları belki bir gün bu sorumluluğu üzerlerinde hissederler ve ilk olarak iş yerlerine bu toprakların değerlerini yansıtan bir kavramı isim olarak seçerler.

Kaynak

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu