Her şeyi kaplayıp bürüdüğü zaman geceye, her şeyi aydınlatıp açığa çıkardığı zaman gündüze yemin: Leyl Suresi
Leyl Suresi, Mekke’de nazil olmuştur. Yirmi bir ayettir.
Kâinattan ve insan tabiatından alınma bir tablo çerçevesinde bu sure, iş ve karşılığı konusundaki bir gerçeği belirtiyor. Bu gerçek çeşitli şekillerde tezahür edebileceği için.
“Doğrusu sizin çalışmalarınız bölüm bölümdür.
Kim verir ve sakınırsa,
En güzeli de tasdik ederse,
Biz de onu en kolay yola hazırlarız.
Ama kim de cimrilik eder ve kendini müstağni sayarsa.
Ve en güzeli yalanlarsa.
Biz de onu en şiddetli yola hazırlarız.”
Ahiret âleminde elde edilen neticede iş ve hedefe uygun olarak değişik olacaktır:
“Sizi alevler saçan ateşle uyardım.
Oraya ancak en azgın olan ulaşır,
Yalanlayıp yüz çevirmiş olan
Ve çok sakınan ondan uzaklaştırılacaktır,
Ki o malını temizlemek için verir.”
Mademki bu hakikatin tezahürü iki yönde ve iki şekilde gerçekleşmektedir. Ona seçilen surenin baş kısmındaki çerçeve de iki yönde olmaktadır. Biri kâinat diğeri de nefis:
“And olsun bürüyüp örttüğü zaman geceye, açıldığı zaman gündüze, erkeği ve dişiyi yaratana ki doğrusu sizin çalışmalarınız bölüm bölümdür.”
Bu bölüm Kur’an’daki üslup şaheserlerinden biridir.
Allah Teâlâ’nın yemin ettiği şeyler
1- And olsun bürüyüp örttüğü zaman geceye,
2- Açıldığı zaman gündüze,
3- Erkeği ve dişiyi yaratana.
Allah Teâlâ gece ve gündüz mucizesine kasem etmektedir. Her birinin de tabloyu tasvir eden vasıfları belirtilmektedir: “Bürüyüp örttüğü zaman geceye”… “Açıldığı zaman gündüze”… Yeryüzünü bürüyüp örttüğü zaman geceye açılıp aydınlattığı zaman gündüze. Onun açılmasıyla her şey belirir ve görülür. Gece ve gündüz feleğin devrinde birbirine karşı iki mucizedir. Tasvir bakımından hususiyetleri ve neticeleri itibariyle de birbirinin karşısında yer alır. Keza türler karşılıklı iki cins olarak yaratmasına da and içiyor: “Erkeği ve dişiyi yaratana.” Surenin havasına ve gerçeklerine hâkim olan karşılıklı manzarayı tamamlamak için.
Geceyle gündüz iki büyük mucizedir. İnsan kalbine her ikisi apayrı duygular verir. Onlar ve gerisinde bulunanlar düşünüldüğünde ayrı ayrı delâletleri varadır. İnsan ruhuna geceyle gündüzün değişmesi haliyle tesir eder. Her şeyi kaplayıp bürüdüğü zaman gece, her şeyi aydınlatıp açığa çıkardığı zaman gündüz. Bu değişimin ayrı bir sözü, ayrı bir iması vardır. Esrar dolu bilinmez kâinattan söz eder. İnsanların hiç müdahale edemedikleri bu hadiseleri söyler. Bu değişmenin arkasında kâinatı bir çark gibi kolaycasına döndüren bir gücün bulunduğunu ima eden gerçekler vardır. Kâinat çarkının hiç durmadan değişip dolaştığını söyler.
Münkirler ve sapıklar bu hakikati ne kadar örtmek isterlerse istesinler dikkatleri bu noktadan uzaklaştırmak için çalışırlarsa çalışsınlar beşer kalbi her zaman bu kâinata bağlı olarak kalacak, onun seslerini alacak, değişikliklerini görecek ve tabii olarak bu tefekkürün gerisinde her şeyi idare eden bir yaratıcının mevcut olduğunu kavrayacaktır. Bunu düşünmekten alıkoyacak hiçbir güç yoktur. Bu gerçeğin varlığını itiraftan alıkoyacak hiçbir güç yoktur gereksiz şeylerden, inkâr ve redden başka.
Erkek ve dişinin yaratılışı da böyle. İnsanda ve memeli hayvanlarda erkekten gelen bir damla meni rahimde karar kılar. Menideki hücreler yumurtacıkla birleşir ve canlı meydana gelir. Peki, neticede bu ayrılık nereden çıkmaktadır.
Nedir, bu hücreye erkek ol, şu hücreye de dişi ol diyen?
Bu bir damla suyu erkek veya kadın kılan genetik faktörlerin keşfi meselenin durumunu değiştirmez hiç. Çünkü ona verilecek cevap şudur. Genetik faktörler niye burada erkeği teşkil etmek, orada kadını teşkil etmek için birleşmektedir? Bunun erkek, onun kadın olması için nasıl birleşebilmektedirler? Bütün hayat çizgisine tesir eden bir yeniden neslin doğmasını temin eden bu insicam nasıl sağlanmaktadır?
Tesadüf ile mi?… Tesadüfün de bir kanunu vardır. Ki bu kanun bu derece birleşimlerin tesadüflerin gerçekleşmesini imkânsız kılmaktadır. Bu durumda geriye sadece erkeği ve dişiyi belli bir hikmete bir gayeye göre yaratıp idare eden bir gücün varlığını kabullenmek kalır. Çünkü bu mevcudatın nizamında katiyen tesadüfe imkân yoktur.
Kaldı ki erkeklik ve dişilik memeli canlılar dışında bütün varlıklarda vardır. Bitkilerde de yaratılışın değişmez bir kaidesidir. Bunun müstesnası yalnız ve yalnız eşi ve benzeri bulunmayan Allah’ın varlığıdır.
İşte bu kâinat gerçeklerinin ve Allah’ın üzerine kasem ettiği insanla ilgili hakikatlerin insanı düşündürdüğü bazı gerçekler. Bunların delaletinin büyüklüğünden, tesirinin, derinliğinden dolayı Allah Teâlâ onlara yemin etmektedir. Ve Kur’an-ı Kerim böylece dünya hayatında ve ahirette iş ve karşılığı hususunda gerçek bir çerçeve yerleştirmektedir.