Dosyovevski ‘İnsancıklar’ kitap özeti
Giriş
Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden olan Rus yazar Fyodor Dosyovevski’nin “İnsancıklar” adlı eseri mektuplardan müteşekkil bir romandır. St. Petersburg’da Makar Devushkin isimli yaşlı bir kâtibin, uzaktan akrabası sayılan Varvara Dorboselova isimli kendisinden oldukça küçük yetim bir kıza olan sevgisini, ilgisini işleyen romanda acıma, merhamet, şefkat, yoksulluk ve dostluk temaları yoğunluktadır.
Romanın kahramanı Makar Alekseyeviç, bir yandan devlet memuriyeti vazifesiyle meşgulken diğer yandan da iliklerine kadar hissettiği yoksulluk ve aşkla iç içe geçen merhamet duygusu sebebiyle gelgitler yaşamaktadır. Varvara Alekseyevna Dorboselova ise sırasıyla babasını, çocukluk aşkını, annesini kaybeden ve yoksulluk içerisinde hayatını idame ettiren genç bir kızdır. Makar ve Varvara’nın birbirlerine karşı olan ilgisi, sevgisi, acıma duygusu beraberinde olası ithamları da getireceğinden her iki karakter de bir yanıyla ürkek ve çekingen olarak tasvir edilmektedir. İhtiyar Makar ile genç Varvara’nın mektuplaşmalarında her iki karakterin de birbirlerine beslediği sevgi ve merhamete; aralarında kuvvetlenen duygusal bağa; geçmişlerine ilişkin acı ve hüzünlü anılara yer verilmektedir.
Kitabın kahramanlarının kaleme aldığı mektuplar bir olay örgüsünden ziyade insanın yaşadığı çeşitli duyguları, yoksulluk ve sefaleti okura hissettirmektedir.
Kitap özetinden bölümler:
Pansiyon Yaşamı
Sevgili kızım Varvara, tam da istediğim gibi penceremin önünde bulunan saksıya perdeyi sıkıştırman beni çok mutlu etti. Onu öyle görünce bir an olsun güzel yüzünün hayalini kurdum. Artık eskisi gibi iyi göremediğimden penceremden seni seçemediğime öyle üzüldüm ki. İnsanın yeni taşındığı bir evde kolayca uyuyabilmesi pek alışıldık bir şey değildir ama ben dün gece bunun tam aksine pek rahat uyudum. Uykunun verdiği huzurla da güne neşeli olarak uyandım. Ayrıca Varenka, gece rüyalarımda hep seni gördüm. Bu sabah nereye gittiğinizi çok merak ediyorum açıkçası. Siz neşe içinde evinizde koşuştururken ben henüz işime gidememiştim.
Hatırlarsınız, size daha önce Teresa’dan bahsetmiştim. İyi kalpli biriydi ve mektuplaşmamıza çözüm ararken çıkagelmişti. Ancak ev sahibi gaddar bir insan, bu yüzden her fırsatta zulmediyor kadıncağıza. Biliyorsun, önceden kaldığım yer pek bir huzurluydu. O kadar sakin ve sessizdi ki küçük bir ses bile hemen işitilirdi. Şimdi kaldığım pansiyon ise tam bir harabe. Burada bağırış çağırış eksik olmuyor. Tabii ben burayı size pek anlatamadım, o yüzden bunu bilmemeniz çok normal. Ev sahibim pasaklı bir ihtiyar. Misafirler ise iyi insanlara benziyor ama bitmeyen bir curcuna var. Düzen adına hiçbir şey yok. Ben sonradan mutfaktan ayrılarak oluşturulmuş bir odada kalıyorum. Herkesten uzak ve nispeten rahat olduğumu söyleyebilirim. Sizin pencerenizin tam karşımda olması da burayı benim için daha yaşanılır bir hâle getiriyor. Şimdilik sana hoşça kal diyerek işe gidiyorum. Lütfen bana uzun uzun yazmayı unutma.
Sayın Makar Alekseyevich, mektubunuzla birlikte gönderdiğiniz hediyeler çok güzel ama bu durum beni çok üzüyor. Kim bilir ne kadar harcadınız o güzelim çiçekler için? Ayrıca mektubun başında belirttiğin gibi perdeyi çiçeklerin arasına bilerek sıkıştırmadım. Yanlışlıkla olmuş olmalı, bunu bilmeni isterim. Beni kaldığınız yer konusunda rahatlatmak istiyorsunuz ama benim için kendi rahatınızdan taviz verdiğinizi biliyorum. Bu durum beni çok üzüyor dostum, bunu söylemeden geçemem.
Fedora yıllardır uğraşıp duruyordu. Bana bir iş buldu sonunda. O zamanki mutluluğum şimdi yerini kasvete bıraktı. Geleceğim konusunda tam bir belirsizlik içindeyim bu da beni umutsuzluğa sürüklüyor. İşe dönmem gerektiği için mektubumu burada bitirmek zorundayım. Bana yazmayı unutmayın.
Sevgili hanımefendi, size karşı babacan hisler besliyorum. Benim duygularımı ve içimi dökmemi yanlış anlamayın lütfen. Öksüz oluşunuz beni size babalık yapmaya itiyor, ayrıca uzaktan da olsa bir akrabanızım. Beni merak etmeyin, burada huzursuz olduğumu dile getirmişsiniz ama ben bu durumdan hiç şikâyetçi değilim. Hatta birçok açıdan çok da eğlenceli bir yer burası. Ancak yine de eski yaşamımı özlediğim doğrudur.
Bu arada beni evinize davet etmişsiniz ama bu imkânsız. Biri görecek olsa hemen yanlış anlar, farklı manalar yükler. Bu yüzden yarın akşam sizi kilisede görmem daha doğru bir hareket olacaktır.
Dostum Makar, beni yanlış anlayıp alınmış olduğunuzu görüyorum. Yazdıklarım canımın sıkkın olmasının neticesi… Benim duygusuz veya nankör biri olduğumu zannetmeyin. Benim için yaptıklarınızı her zaman takdir ediyorum.
Bugün kendimi pek iyi hissetmediğimi de söylemek istiyorum, hastalandım sanırım. Bana kızmayın olur mu? Ve kendinize çok dikkat edin.
Yeni Dostlar ve Eski Hayattan Acılar
Sevgili hanımefendi, hastalanmanız beni perişan eder. Bedeniniz çok narin, bu nedenle her şeyden çok hızlı olumsuz etkilenebiliyorsunuz. Lütfen kendinize dikkat edin ve hastalıklardan korunmaya çalışın. Önceki mektubunuzda yaşayışım hakkında bilgi istemiştiniz. Bunu sizinle paylaşmak beni çok mutlu eder. Kaldığım yerin girişi oldukça aydınlık olmasına rağmen arka taraf tam anlamıyla içler acısı. Odalarımız rahat ancak her daim ekşi bir koku hâkim. Mutfak oldukça ferah bir yer, diğer kısımlara göre cennet gibi olduğunu söyleyebilirim. Daha öncede yazmıştım odamın mutfağın yanında olduğunu. Arada bir yemek kokuları gelse de ona da alıştım. Ev çok kalabalık ve gürültü bir an olsun eksik olmuyor. Hele sabahları işe gidenlerin hareketliliği görülmeye değer. Burada yaşayan çoğu kişi ile tanışma fırsatım oldu. Tanıştığım ilk kişi bir denizciydi. Onunla samimi bir hava yakaladık, beni içtenlikle çaya davet etti. Kabul ettim; ancak herkesin kumar oynadığı bir yerde beni bekliyordu. Bana da oyuna dâhil olmam için ısrar ettiler, fakat kabul etmedim. Bunun üzerinde de bir daha benimle konuşmadılar. Burada sana anlatamayacağım şeyler de yaşanıyor. Ama yine de alıştım sayılır, hepsine. Gerçi alıştım dememe rağmen yine de şaşırıp kaldığım birçok şeye şahit oluyorum.
Yine sessiz sedasız kendi halinde bir aile var. Hiç kimsenin onların sesini dahi duymamış olduğunu söyleyebilirim. Adam yıllar önce memuriyetten atılmış ve perişan bir hâlde. Onu görüpte içinde acıma duygusunu hissetmemek mümkün değil. Perişan durumda olan sadece adam da değil tabii… Karısı ve çocukları da aynı durumda. Tam bir cadı olan ev sahibesine de borçları varmış. Zaten kadın onlara pek iyi davranmıyor. Yaşadığım yer, bir kısmı ile işte böyle sevgili Varenka. Elimden geldiğince size anlatmaya çalıştım. Seni mutlu edip az da olsa neşelendirebilmek için aklıma ne geldiyse yazmaya çalışıyorum. Kendinize dikkat edin ve bir an önce toparlanın.
Sevgili Makar, bugün kuzenimle karşılaştım. Anna Fyodorovna beni soruyormuş. Yaşanılan kötü şeyleri unutmak ve beni görmek istiyormuş. Ama ben onun hayatımı alt üst etmekten vazgeçmediğini biliyorum. Sizin benim akrabam olmadığınızı ve bizim aile işlerimize karışamayacağınızı söylüyormuş. O, bize pek çok iyilik yaptığı halde ben vefasızmışım ve yapılan iyilikleri unutmuşum… Daha bunun gibi bir sürü iftiralar savuruyormuş. Bunları duyunca hıçkıra hıçkıra ağladım. Onun bu davranışlarını hiç hak etmedim. Hiç değilse bana haksızlık yaptığını anlayabilseydi! Neyse siz, bir de benim için kendinizi üzmeyin.
Sevgili Varvara, iyileşmenize yardımcı olsun diye size üzüm gönderiyorum. İyi gelecektir. Fyodorovna’nın söylediklerinin hepsi birer saçmalık… Benim hakkımda da atıp tutmuş. Biliyorsunuz ki o güvenilmez biri… Lütfen siz hiçbir şeyi kafanıza takmayın ve bir an önce iyileşin ki bu yaşlı adam da artık üzülmesin. Mektubunuzda yine size gelmemden bahsetmişsiniz ama meleğim, gelemeyeceğimi biliyorsunuz. Bu nedenle bir an önce iyileşin de dışarıda bir yerlerde görüşelim. Kendinize iyi bakın ve hoşça kalın.
Sevinçten Hüzne
Sevgili Makar, benim yüzümden pek çok şeye katlandınız ve bunun için size minnettarım. Size hayatımın en güzel günlerinde yazmaya başladığım defterimi gönderiyorum. Bu defterde bana ait ve farklı dönemlerde kaleme alınmış birçok hatıranın olduğunu göreceksiniz. On dört yaşımda babamı kaybettim. Çocukluğum buralardan çok uzakta, taşrada ve oldukça mutlu geçti. Babam o zamanlar oldukça büyük bir malikânenin kâhyasıydı. O yıllarda ben bahçelerde, çayırlarda koşup oynayan bir çocuktum. Zaten bundan başka yapacak bir şey de yoktu. Annemle babamın günleri öyle yoğun geçerdi ki benimle ilgilenecek pek vakitleri olmazdı. Ben de başıma buyruk bir halde oradan oraya gezer dururdum. Şimdi düşünüyorum, eğer o topraklardan ayrılmasaydım, şimdi daha mutlu bir hayat sürüyor olacaktım. Her güzel şeyin bir sonu var maalesef. On iki yaşımdayken yaşadığımız bu yerden taşınmak zorunda kaldık. Oradan ayrılmayı hiç istememiştim ama malikânenin sahibi ölmüş ve mirasçıları da babamı işten çıkarmıştı. Petersburg’a yerleştik. İnsanın doğup büyüdüğü, alıştığı topraklardan ayrılması çok zordu. Bunu o gün o küçük aklımla dahi anlamıştım. Taşındığımız yeni evimizde günlerimiz eskiye nazaran can sıkıntısı içinde geçiyordu.
Petersburg’a gelişimizden yaklaşık üç ay sonra yatılı kız okuluna gönderildim. İlk günlerde okula da okuldaki hiç kimseye de alışamadım. Soğuk ve sessiz geceleri ağlayarak geçiriyordum. O günlerde hep evimi, sıcacık yuvamı düşünürdüm. Derslerimde de pek başarılı değildim ve bu nedenle ceza üstüne ceza alırdım. Okuldaki kızlar ise nedenle hep benimle uğraşıp rahatsız ederlerdi. En mutlu olduğum zamanlar ise dadımın cumartesi günleri gelip beni okuldan aldığı zamanlardı. Evde mutluluktan konuştukça konuşurdum. Babamın tüm parasını benim eğitimim için harcadığını biliyor, onun bu fedakârlığını boşa çıkarmamak için elimden geleni yapmaya çalışıyordum. O günlerde babamın işleri kötü gitmeye başladı. Tabi işler kötüleştikçe babamın da huyu değişiyordu. Her şeye sinirlenebiliyordu. Ne yazık ki bu zor dönem babamın sadece sinirlerini değil, sağlığını da bozmuştu. Artık eski neşemiz kalmamıştı. Okuldan eve her gelişimde sadece asık suratlar görüyordum. Babam, tüm parasını bana harcamasına rağmen Fransızca konuşamadığım için kızıp duruyordu. Durumu hiç iyi görünmüyordu ve o hâlini gördükçe içim acıyordu. Yaşadıkları onu ümitsizliğe düşürmüş, aksi biri olup çıkmıştı.
Bir gün aniden öldü. Ölümü öyle beklenmedikti ki günlerce durumun sersemliğini yaşamıştık. Babam öldükten sonra kapımıza bir sürü alacaklı dayandı. Çaresiz elimizde avucumuzda ne varsa onlara vermek zorunda kaldık. Artık ne başımızı sokacak bir evimiz ne de ağzımıza koyacak tek bir lokma ekmeğimiz vardı. Tüm bu yaşananlar anneme çok ağır gelmiş olacak ki ağır bir hastalığın pençesine düştü. Bizim dibi gördüğümüz bu dönemlerde Anna Fyodorovna çıkageldi. Akrabamız olduğunu söyleyip bize ne kadar değer verdiğini anlatıp durdu. Yardım etmeyi teklif ettiğinde annemin hemen kabul etmeyip iyice düşündüğünü hatırlıyorum. Ancak sonunda, başka çıkar yolumuz olmadığından kabul etmek zorunda kaldı.
Sonuç
İlk romanı olmasına rağmen Dostoyevski’yi dünyanın en iyi yazarlarından biri olmaya götürecek yolun başlangıcı olan “İnsancıklar”da, kendisini koruyucusu gibi gördüğü bir kıza yardım etmek için elinden gelen her şeyi yapan yaşlı bir adamla türlü zorluklarla karşılaşmış genç bir kızın yaşamını mektuplaşmaları üzerinden okuyucuya aktarılmaktadır.
Fyodor Dostoyevski bu eserini ilk olarak ev arkadaşı ve yazar olan Grigoroviç’e okutmuş, okuduklarından çok etkilenen arkadaşı kitabı hemen ertesi gün yayımcısı olan Nekrasov’a götürmüş. Nekrasov romanı okuduğunda “Yeni bir Gogol doğuyor” der ve dönemin ünlü eleştirmeni Belinski‘nin yolunu tutar. Belinski sert bir eleştirmen olmasına rağmen İnsancıkları çok beğenir ve derhal bu genç yazarla tanışmak ister. Bir araya geldiklerinde Dostoyevski, Belinski’den hiç beklemediği şu sözleri duyar:
“Ne yazmış olduğunuzu anlıyor musunuz!.. Bütün bu korkunç gerçeği siz mi düşündünüz? Olamaz, sizin gibi yirmi yaşında birinin bütün bunları anlamış olmasına imkân yok. Size bir yetenek verilmiş, yeteneğinizin değerini bilin ve emin olun, siz büyük bir yazar olacaksınız.”
Devamını okumak ve dinlemek için HAP KİTAP uygulamasını ücretsiz indirebilirsiniz.