4. FAZ REM DÖNGÜSÜ
Öykü • 4. FAZ REM DÖNGÜSÜ
4. FAZ REM DÖNGÜSÜ
Anların içinde, peşinde takılıp kaybolduğumuz gölgelerin esaretinde yaşadığımız hayatı sorgulamak için gelmiş karşıma oturmuş. Anlatıyor. Tükenmiş, lakin bilfiil hareket içinde. İnanılmaz bir potansiyele sahip ve tükenmesi mümkün olmayan kendisini, aslında bir nevi tükenmişliğini anlatıyor. Tükenmek kelimesini kullanacak en son insan olarak düşünüyorum onu. Tükendim, diyor. Yorulmuş. Hayatı zormuş. Anlamsızmış. Öyle söylüyor. Korkulardan bahsediyor. Korkularının esiri olduğundan. Korkunun insan üzerinde çok büyük etkisi olduğunu, insana hükmedebilecek kadar güçlü bir duygu olduğunu söylüyor. Odada sadece ben varım. Oysa amfide ders anlatır gibi ve ben amfideki bir öğrenci gibiyim. Sadece ara ara bakıyor bana. Bense gözümü ondan ayırmıyorum. Devam ediyor. Başka çözüm bulamamış. Oysa her zaman bir sorun karşısında; ne yapabilirim, bu işten nasıl çıkarım mantığı ile yaklaşıyormuş olaylara. Kaşları inanılmaz biçimli. Parmakları uzun ve bakımlı. Çocuklarının bakımını bir vakıf üstlenmiş. Küçük olan üç büyük olan yedi yaşındaydı, ben hastanede yatarken sadece bir imza attırdıklarını hatırlıyorum, diyor. En fazla kaç parçaya bölünebilirsiniz ki, hele bir de anneyseniz, diyor. Anlayamıyorum tam olarak. Baba olarak anlamaya çalışıyorum ben de. Korkunçtu diyor. Kahkaha atıyor. Birlikte gülüyoruz. Parmaklarını birbirine geçiriyor, dizine dayıyor. Dalıyor. Sonra yine amfiye anlatır gibi, Siz olsaydınız ne yapardınız, diyor. Cümleyi bitirdikten sonra gözlerime bakıyor. Susuyor cevap bekliyor. Susuyorum. Tekrar gözlerimin içine bakarak aynı soruyu soruyor. Siz olsaydınız ne yapardınız? Düşünüyorum. Yine düşünüyorum ama susuyorum. Çok mu konuştum diyor. Hayır anlamında başımı sallıyorum, devam ediyor. Cevap beklediğini unutuyor. Hayatta zor olan sıfırı bir yapmaktır, biri iki, ikiyi üç yapmak kolaydır diyor. Söylediklerini başımı aşağı yukarı sallayarak teyit ediyorum. Evet demek oluyor bu. Saatine bakıyor. Az bir zamanımız kalmış diyor. Kendisini dinlediğim için çok teşekkür ediyor. Bir sonraki seans için tarih belirliyoruz. Çantasını açıp bir kağıt çıkartıyor. Dediğim gibi yapmış, yazmak rahatlattı diyor. Vaktiniz olunca belki okursunuz. Bana uzatıyor. Okuyacağımı söylüyorum. Nazikçe tokalaşıyor ve çıkıyor odamdan. Asistanıma bir sonraki seansı otuz dakika ertelemesini söylüyorum. Kapıyı kilitliyorum içeriden. Kalktığı koltuğa oturup amfinin karşısına çıkıyorum. Anlatmaya başlıyorum. Kelimeler susuyor. Anlatıyorum. Kelimeler konuşmuyor. Bağırıyorum. Ağzımdan bağırışla çıkanlar tekrar ağzıma doluyor. Tükeniyorum diyorum amfiye tüm öğrencilere bakarak. Ayağa kalkıyorum az önce oturduğum deri koltuğa bakıyorum. Organlarım parçalanmış halde birbirleri ile münakaşa ediyorlar. Gözlerim avuçlarımın içinde, avuçlarım gözlerimi sektiriyor. Bir kulağım diğerini kovalıyor. Burnum koltuk kenarındaki kahve lekesini kokluyor. Geri geri adımlıyorum odada. Ortadaki sehpaya çarpıyor sol bacağım. Kravatımı gevşetiyorum. Nefes alamıyorum. Tükeniyorum. Tek gövdemde iki tane baş taşıyan yaratık tekrar zuhur ediyor bedenimde. Biri kendi kel başım, diğeri ızdırap. Sağ elimle ızdırapı tokatlıyorum. Sol elim sağ elime engel oluyor. İkinci tokadı atamıyorum. Tam bu esnada bir çığlık duyuyorum. Koltuktaki elim gözümü sektirirken gözüm yere düşüp parçalanıyor.
Gözlerimde bir yumuşaklık hissediyorum. Alnımı öpüyor biri. Bebeğiimmm su almaya kalkmıştın yine kanepede uyuya kalmışsın. Belgin. Belgin’in öpüşü bu. Terlemişsin hasta mı olacaksın diyor. Uyanıyorum. Elimden tutup kalkmama yardım ediyor. Beline sarılıyorum. Odaya doğru ilerliyoruz. İyi misin diyor. Uykusuzum diyorum. Çok yoruluyorsun diyor. Kapıyı hızla çekerken son düşüncemi karanlık holde bırakıyorum. Kaçan uykularımın nerde biriktiğini bulmalıyım.